SERİ MUHAKEME ve BASİT YARGILAMA USULÜ
17/10/2019 tarihinde 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23 ila 25. Maddeleriyle ceza muhakemesi sistemimize “seri muhakeme usulü” ve “basit yargılama usulü” dahil edilmiştir.
Seri Muhakeme Usulü
Seri muhakeme usulü, CMK’nın 250. maddesi ve Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme Yönetmeliği’nde, basit yargılama usulü ise CMK’nın 251. ve 252. maddelerinde düzenlenmiştir.
Seri muhakeme, soruşturma evresinin sonunda Kanun’da sınırlı olarak sayılmış bazı suçlar bakımından uygulanacak cezai yaptırım hususunda Cumhuriyet savcısına takdir yetkisinin verildiği ve Cumhuriyet savcısının teklifi üzerine şüphelinin müdafi huzurunda bu teklifi kabul etmesiyle gerçekleşen bir anlaşmadır. Bir başka ifadeyle seri muhakeme, soruşturma evresinde, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına alan Cumhuriyet savcısının, kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya kamu davasının açılmasına yer olmadığı hallerde ve suçun işlendiği hususunda yeterli delile ulaştığında, Kanun’da belirtilen koşulların oluşması üzerine, iddianame düzenlemediği ve kolektif bir yargılamanın yapılmadığı ancak ceza yaptırımının belirlenebildiği bir muhakeme türüdür. Bu doğrultuda seri muhakeme usulü, soruşturma evresine ilişkin bir düzenleme olup, iddianamenin düzenlenmesi yerine, görevli mahkemeye hitaben seri muhakeme talep yazısının (talepname) düzenlendiği, Cumhuriyet savcısının, bu yazıda belirlediği cezai yaptırıma temel aldığı delilleri göstermek zorunda olmadığı (CMK m. 250/8), kural olarak hakimin yetkisinde olan hapis cezasının ertelenmesi (TCK m. 51), seçenek yaptırımlara çevrilmesi (TCK m.50) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (CMK m. 231) kurumlarının da Cumhuriyet savcısı tarafından belirlenebildiği bir kurumdur.
Seri muhakeme usulünün uygulanabileceği suçlar, CMK m.250’de şu şekilde belirtilmektedir:
(a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
- Hakkı olmayan yere tecavüz ( madde 154, ikinci ve üçüncü fıkra),
- Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (madde 170),
- Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (madde 179, ikinci ve üçüncü fıkra),
- Gürültüye neden olma (madde 183),
- Parada sahtecilik (madde 197, ikinci ve üçüncü fıkra),
- Mühür bozma (madde 203),
- Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (madde 206),
- Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (madde 228, birinci fıkra),
- Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ( madde 268) suçları.
(b) 10/07/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunun
13’üncü maddesinin birinci, üçüncü ve beşinci fıkraları ile 15’inci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen suçlar.
(c) 31/08/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93. Maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç.
(d) 13712/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun 2’inci maddesinde belirtilen suç.
Kanun’un 250. Maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda aşağıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanır” şeklindeki hüküm ile, seri muhakeme usulünün uygulanabilmesi için gerekli ilk unsurun Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturmanın sonuna gelinmiş olması, yani savcının, suçun işlendiği hususunda yaptığı araştırma faaliyeti neticesinde yeterli şüphe oluşturacak yeterli delile ulaşmış olması ve bu kapsamda iddianame düzenleyebilecek koşulların oluşmasına bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla suç haberinin alınmasından iddianamenin hazırlanma koşullarının oluştuğu evreye kadar, soruşturma iş ve işlemleri olağan ceza muhakemesi kuralları çerçevesinde ilerlemektedir. Bu anlamda Cumhuriyet savcısı, emrindeki adli kolluk marifetiyle delil toplamakta, ifade almakta, gerekirse çeşitli koruma tedbirlerinin uygulanması için Sulh Ceza Hakimi’nden talepte bulunmakta, kısacası soruşturma işlemlerini, muhakemeyi kovuşturma aşamasına hazırlayacak şekilde devam ettirmektedir. Nitekim Yönetmelik’in 8/1. maddesine göre, “Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulüne tabi bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Soruşturma konusu suçun seri muhakeme usulüne tabi olması Cumhuriyet savcısının maddi gerçeği araştırma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz” hükmü de bu duruma işaret etmektedir.
Seri muhakeme usulünün uygulanabilmesi için ikinci koşul, Cumhuriyet savcısının, iddianame düzenlemek yerine kamu davasının açılmasının ertelenmesi yolunu da işletmemiş olmasıdır. Ceza muhakemesinde kural, yeterli şüphe derecesine ulaşan Cumhuriyet savcısının soruşturmanın mecburiyeti ilkesi gereğince iddianame düzenlemesidir. Ancak CMK’nın 171.maddesinde gösterilen hallerde savcının, kamu davası açmada takdir yetkisi söz konusudur, kamu davasının açılmasının ertelenmesi de bu istisnalardan biridir. Kanun’da gösterilen diğer şartların yanında CMK’nın 171/2. maddesine göre, “..Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine karar verebilir.” Dolayısıyla CMK’nın 250/1. maddesindeki suçların muhakemenin konusunu oluşturduğu hallerde, Cumhuriyet savcısı suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaşmış ve 250. maddede gösterilen suçlar üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiriyor olmasına rağmen, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı vermemişse, seri muhakeme usulünü uygulamak mecburiyetindedir, bu noktada artık cumhuriyet savcısının takdir yetkisi bulunmamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken, Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararını, şartları gerçekleşmediği için vermemiş olabileceği gibi bu durumun şartları mevcut olmasına rağmen takdir yetkisini o yönde kullanmamış olmasından kaynaklı da vermemiş olabileceğidir. Bu anlamda kamu davasının açılması şartları oluşmadıysa, örneğin, Kanun’da öngörülen katalog suçlardan biri mevcut olup da şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkumiyeti söz konusu ise, bu durumda savcı yine seri muhakeme usulü kararı vermek zorunda kalacaktır.
Kanun’un 250. Maddesine göre Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, şüpheliyi, seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir. Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün uygulanması şüpheliye teklif edilir ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul etmesi halinde bu usul uygulanır. Yönetmelik’in 5/3. maddesine göre de seri muhakeme usulü, şüphelinin müdafi huzurunda özgür iradesi ile bu usulün uygulanmasını kabul etmesi halinde gerçekleştirilir. Bu nedenle seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla şüpheli hakkında zorla getirme kararı verilemeyeceği gibi yakalama emri de düzenlenemez. Şüpheli kendisine yapılan seri muhakeme teklifini kabul etmemişse, muhakeme olağan şekilde seyreder. Ancak yine de şüpheli, iddianamenin düzenlenmesine kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını talep edebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulü uygulanır.
Teklifin usulüne ilişkin olarak CMK’nda bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak Yönetmelik’in 9. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı şüpheliyi seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla en kısa sürede davet eder. Davet; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçlarından yararlanmak suretiyle de yapılabilir. Şüphelinin mazeretsiz olarak davete icabet etmemesi, resmi mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmaması veya yurt dışında olması ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde Cumhuriyet savcısı tarafından bu durum tutanağa bağlanır ve soruşturmaya genel hükümlere göre devam edilir. Talebi hâlinde teklifi değerlendirmesi için şüpheliye bir ayı aşmamak üzere makul bir süre verilecektir. Ancak bu süre, seri muhakeme usulünün teklif edilmesi yahut teklife icabet edilmesi için belirlenmiş olan azami süre değildir. Şüphelinin mazereti olmaksızın belirlenen azami bir aylık süre içinde gelmemesi veya bu usulün uygulanmasını kabul etmediğini bildirmesi durumunda soruşturmaya genel hükümlere göre devam edilir.
Seri muhakeme usulü, usul işlemlerinin hızlı yapılması anlayışı üzerine inşa edilmiş olduğundan bu usulün uygulanması, şüphelinin doğru bir şekilde bilgilendirilmesi ve bu usulün uygulanmasını kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, seri muhakeme yapılarak şüpheli hakkında verilen hüküm hukuka aykırı olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, şüpheli ve Cumhuriyet savcısı arasında teklif ve kabule konu olan husus, sadece seri muhakeme usulünün uygulanması değil, hangi suça ilişkin olarak bu usulün uygulanacağıdır. Yönetmelik’in 10. maddesinde, seri muhakeme teklifinin yapılmasından önce şüphelinin hangi hususlarda bilgilendirileceği düzenlenmektedir. Söz konusu maddeye göre, bilgilendirme;
- a) İsnat edilen eylem, eylemin oluşturduğu suç ile bu suçun seri muhakeme usulü kapsamına girdiği,
- b) Kamu davasının açılması için yeterli şüphenin bulunduğu,
- c) Özgür iradesiyle ve müdafi huzurunda kabul ettiği takdirde bu usulün uygulanacağı ve belirlenecek temel cezanın yarı oranında indirileceği,
ç) Cumhuriyet savcısı tarafından teklif edilen yaptırım hakkında talep doğrultusunda mahkemenin hüküm kuracağı, bu hükme karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği,
- d) Teklifin kabulünün ancak müdafi huzurunda gerçekleştirilebileceği, seçtiği bir müdafi yoksa istemi aranmaksızın kendisine bir müdafi görevlendirileceği,
- e) Mahkeme tarafından hüküm kuruluncaya kadar her aşamada seri muhakeme usulünden vazgeçebileceği,
- f) Mahkemece verilen hükmün adli siciline kaydedileceği,
- g) Bu usulün uygulanmasını kabul etmediği takdirde genel hükümlere göre hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açılacağı,
ğ) Genel hükümlerin uygulanmasına geçilmesi halinde, seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair diğer belgelerin, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamayacağı hususlarını kapsamaktadır.
Yönetmelik’in 10/8 maddesinde yer alan, “Şüphelinin teklifi kabul etmesi halinde buna ilişkin Ek-1’de yer alan örneğe uygun seri muhakeme usulü kabul tutanağı düzenlenir. Tutanakta; şüpheliye isnat edilen eylem, şüphelinin kabul beyanı, belirlenen sonuç ceza ve/veya güvenlik tedbiri ile uygulandığı takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırım veya hapis cezasının ertelenmesine ilişkin hususlar yer alır. Kabul tutanağı Cumhuriyet savcısı ve şüpheli ile müdafi tarafından imzalanır” hükmü ile şüphelinin, teklif yapılırken ve müdafi huzurunda bu teklif kabul edilirken, kendisine uygulanacak yaptırım hususunda bilgisinin olacağı görülmektedir.
Seri muhakeme usulünü teklif yetkisi sadece Cumhuriyet savcısındadır. Kolluğun, seri muhakeme usulü hakkında şüpheliyi bilgilendirmek dışında bir yetkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte seri muhakeme usulünün uygulanabilmesi, ancak şüphelinin müdafi huzurunda kabul etmesine bağlıdır. Dolayısıyla bu düzenleme ile zorunlu müdafilik durumu söz konusu olduğundan, şüphelinin seçilmiş bir müdafinin bulunmaması durumunda baro tarafından müdafi atanması sağlanmalıdır. Seri muhakeme usulünün kabul edilmesiyle şüpheli, aleni bir duruşmada yargılanma hakkından vazgeçtiğinden, şüpheli ile müdafi arasında bir ön görüşme yapılmasına olanak tanınmalı, müdafiye, seri muhakeme usulüne ilişkin teklifin öncesinde dosyayı inceleme ve delilleri görme olanağı da sağlanmalıdır. Şüphelinin teklifi reddetmesi halinde Cumhuriyet savcısı tarafından buna ilişkin tutanak düzenlenerek soruşturma dosyasına eklenir; teklifin müdafi huzurunda kabul etmesi halinde ise şüpheli, aynı gün mahkemeye yönlendirilir. Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan teklifin, müdafi huzurunda kabul edilmesi olasılığında, artık seri muhakemeye ilişkin iş ve işlemler başlayacaktır. Cumhuriyet savcısı, iddianame yerine seri muhakeme talep yazısı (talepname) düzenleyecek ve yetkili ve görevli mahkemeye bu yazıyı gönderecektir.
CMK’nın 250/8. ve Yönetmelik’in 12. maddelerinde talep yazısında hangi hususların olacağı belirtilmektedir. İlgili maddeye göre, “Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep eder. Talep yazısında;
- a) Şüphelinin kimliği ve müdafii,
- b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa vekili veya kanuni temsilcisi,
- c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri,
- d) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
- e) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri,
- f) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti,
- g) Üçüncü fıkrada belirtilen şartların gerçekleştiği,
- h) Belirlenen yaptırım ile beşinci ve altıncı fıkra uygulanmış ise bunlara ilişkin hususlar ve güvenlik tedbirleri, gösterilir”.
Cumhuriyet savcısı, seri muhakeme talep yazısına esas teşkil eden yaptırımın belirlenmesi hususunda hakim gibi yetkilere sahiptir. Örneğin; iddia faaliyetinin temelini oluşturan suç isnadı yanında isnat ettiği suça ilişkin yaptırımı belirleme yetkisi Kanun ve Yönetmelik kapsamında Cumhuriyet savcısına verilmiştir. CMK’nın 250/4. maddesi gereğince, “Cumhuriyet savcısı, Türk Ceza Kanununun 61. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirler” hükmü, Cumhuriyet savcısının kural olarak tamamen hakimin görev ve yetkisinde bulunan ceza indirimi konusunda da yetkilendirildiğini göstermektedir. Ancak cezadan indirilecek oran kanuni olarak belirlenmiş bu hususta Cumhuriyet savcısına takdir hakkı bırakılmamıştır. Yönetmelik’in 13. maddesi ile her ne kadar Mahkeme’ye talepnamenin iadesi yetkisi verilmiş olsa da, 12. maddeye aykırı olarak düzenlenen, belirlenen yaptırımda maddi hata yapılan, yaptırım hakkında Kanunun 231. veya Türk Ceza Kanununun 50. ve 51. maddelerinin uygulanmasında objektif koşulların gerçekleşmediği anlaşılan ve teklif edilen cezanın mahiyetine uygun bir güvenlik tedbiri belirtilmeyen talepnamenin iade edilebileceği düzenlenmiştir. Talebi reddetmemesi halinde hakimin, talepte belirtilen yaptırım doğrultusunda hüküm kurması gerekmektedir. Hakimin yaptırımı değiştirme yetkisi bulunmamaktadır.
Seri muhakeme usulünün uygulanamayacağı durumlar da mevcuttur. Bu usul, şüphelinin iradesine ve kabulün bağlanan bir muhakeme usulü olduğundan, Gerek CMK m. 250/11 gerekse Yönetmelik m. 7/1’e göre, “suç, seri muhakeme kapsamında olsa bile Türk Ceza Kanunu’nda yer alan; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hallerinde bu usul uygulanmayacağı” ifade edilmektedir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hallerinde, erişkin ve sağlıklı bireylerde olduğu gibi irade serbesti ve yüklenen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin yeterince gelişmediği kabul edilmektedir. Seri muhakeme usulünün uygulanamayacağı diğer bir hal iseCMK m. 250/11’de belirtilmiştir. İlgili düzenleme, suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda ilişkindir. Seri muhakeme usulü sürecinde aynı suçtan dolayı birden fazla şüpheli varsa, şüphelilerin tamamının bu usulün uygulanmasını kabul etmesi gerekir. Şüphelilerden biri kabul etmezse, seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır.
Basit Yargılama Usulü
Basit Yargılama usulü, CMK’nun 251. maddesi kapsamında düzenlenmektedir. Mahkemenin etkin bir rol üstlendiği muhakeme türüdür. Basit yargılama, iddianamenin kabulü ile kovuşturma aşamasına geçilmesinden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından getirilmiş olan bir muhakeme türüdür.
Basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmayacağı mahkemenin takdirindedir. Dolayısıyla basit yargılama usulü, bu yönüyle seri muhakeme usulünden farklılık arz etmektedir. Seri muhakemedeki gibi şartları oluştuğunda uygulanması zorunlu olmayıp, söz konusu muhakeme türünün uygulanmasına karar verildiği takdirde, iddianamenin sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmelerinin istendiği bir yöntemdir. Bu süre dolduktan sonra, iddianamenin düzenlenip kabul edilmesinin ardından, görevli mahkemenin duruşma açmasına gerek olmaksızın, mahkumiyet kararı da dahil olmak üzere, hüküm verebildiği, mahkeme tarafından hapis cezasının ertelenmesi (TCK m. 51), seçenek yaptırımlara çevrilmesi (TCK m. 50) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (CMK m. 231) kurumlarının da uygulanabildiği bir usuldür.
Ceza muhakemesi sisteminde “duruşmasız yargılama usulü” olarak da ifade edilen basit yargılama usulünün uygulanabilmesi için bazı koşulların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. CMK m. 251/1 hükmünde bu usulün, asliye ceza mahkemesince uygulanacağı belirtilmektedir. Asliye ceza mahkemesi tarafından uygulanacak olan bu usulde, mahkemenin iddianameyi kabul etmesi gerekir. Bu aşamada, mahkeme tarafından iddianamenin iadesi koşulları denetlenmeli ve görev yönünden inceleme yapılmalıdır. Seri muhakeme usulündeki katalog suçlardan farklı olarak, basit yargılama usulünde suç tiplerinin tek tek sayılması yerine, yaptırımın türü ve miktarı esas alınmıştır.
Adli para cezasını gerektiren suçlar, hapis cezası bakımından kanunda öngörülen soyut cezası iki yıl veya daha az süreli hapis cezaları ve adli para cezası ile birlikte veya adli para cezasının seçenek olarak uygulandığı hapis cezalarında ise yine soyut cezanın iki yıl veya daha az süreli olduğu suç tiplerinin varlığı halinde basit yargılama usulünün uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bu suçlar, asliye ceza mahkemesinin madde bakımından yetkisine giren suçlardır. Adli para cezası yönünden bir sınır yoktur. Hapis cezasının yanında kanunda ayrıca adli para cezasına da yer verilmiş ise, basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanamayacağı belirlenirken hapis cezası esas alınmaktadır.
Kanun, basit yargılama usulünün uygulanamayacağı hallerim. 251/7, 8’de düzenlemiştir. Buna göre; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik halleri ile soruşturma ve kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar bakımından, “faillerin özel durumları sebebiyle elde edilen delillerin duruşmada tartışılmasının ve taraf beyanlarının bizzat hâkim tarafından alınmasının gerekli olması sebebiyle söz konusu bu hallerde, basit yargılama usulünün uygulanamayacağı” ifade edilmiştir. Bir diğer bir durum ise, uygulamada yaşanabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla basit yargılama usulü kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması halinde söz konusudur.
Basit yargılama usulünün uygulanma prosedürü, iddianamenin kabulünden sonra, asliye ceza mahkemesi tarafından buna ilişkin karar verilmesi ile başlamaktadır. Kanunda “karar verilebilir” ifadesi kullanılarak, bu usulün uygulanması mahkemenin takdir yetkisine bırakılmıştır. Mahkeme, basit yargılama usulünü uygulamayı kabul ederse; iddianame sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını “on beş gün içinde” yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta, basit yargılama yapılacağı ve duruşma yapılmaksızın hüküm verileceği ihtar edilir. Ayrıca, bu süre zarfında toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir. CMK m.251/3’tebeyan ve savunma için verilen on beş günlük süre dolduktan sonra, taraflar beyanda bulunmamış olsalar dahi, duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın mahkemece 223’üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedileceği düzenlenmektedir. Seri muhakemeden farklı olarak, basit yargılama usulünde sanığa yönelik bir teklif, müdafi huzurunda bu teklifin kabulü ve zorunlu müdafilik gibi koşullar yer almamaktadır.
Mahkeme, seri muhakeme usulünden farklı olarak beraat, düşme ve ceza verilmesine yer olmadığına karar verebilir. Mahkumiyet kararı verildiği takdirde ise, TCK’nın 61’inci maddesi hükümleri dikkate alınarak belirlenecek olan “ceza üzerinden dörtte bir oranında indirim” yapılarak sonuç cezanın belirleneceği kabul edilmektedir. Ayrıca seri muhakemeden farklı olarak, basit yargılama usulünde mahkemenin sonuç cezayı belirleme yetkisi sınırlı değildir; TCK m. 61 gereğince örneğin, haksız tahrik koşullarının da değerlendirilmesi yapılmaktadır. Dolayısıyla, mahkeme tarafından TCK m.61 hükümlerinin tamamı göz önünde tutularak hüküm kurulacaktır. Mahkumiyet hükmü şartlarının varlığı halinde, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi ve hapis cezasının ertelenmesi mümkündür. Ayrıca, uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilebilir.
CMK m. 251/6 gereğince, mahkeme tarafından gerekli görülmesi halinde, basit yargılama usulüne göre hüküm verilinceye kadar her aşamada, duruşma açmak suretiyle genel hükümlere göre yargılamaya devam edilebilmektedir. Kanun gerekçesinde, mahkemenin bu usulün yeterli olmadığı ve yargılamanın genel hükümlere göre devam etmesine kanaat getirdiği takdirde, herhangi bir talebe gerek olmaksızın, resen duruşma açabileceği belirtilmektedir. Bu hal, basit yargılama usulü devam ederken ortaya çıkmaktadır. Duruşma yapılmasına ilişkin bir diğer istisna ise, basit yargılama usulü sonucunda mahkeme tarafından verilen hükme karşı itiraz olması halinde, duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılama yapılmasıdır. Yapılan itiraz üzerine mahkeme, itirazın süresi içerisinde yapılmadığı ve kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan kişilerce yapıldığı kanaatinde ise, CMK m. 268/2 gereğince, dosyayı “üç gün içinde” itiraz mercii olan yargı çevresinde bulunan ağır ceza mahkemesine gönderir. Ağır ceza mahkemesinin inceleme yetkisi, bu sebeplerle sınırlıdır. İncelemeyi tamamladıktan sonra, gereğinin ifası için kararını mahkemeye geri gönderir. Şayet mercie göndermeyi gerektiren bir durum söz konusu değilse, mahkeme tarafından duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam edilir. Bu aşamada mahkeme, taraflar gelmese bile duruşma yapar ve yokluklarında CMK m. 223 gereğince hüküm kurulur. Ancak, yokluklarında duruşma yapılarak hüküm kurulacağına ilişkin bildirimin taraflara gönderilecek davetiyede yer alması gerekir. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi halinde ise, duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır. Mahkeme itiraz üzerine duruşma açar ve yargılamayı tamamlarsa, hüküm aşamasında itiraz öncesi vermiş olduğu kararı ile bağlı değildir. Ancak, bunun bir istisnası bulunmaktadır. CMK m. 252/3 gereğince, itirazın sanık dışındaki kanun yoluna başvurabilecek kimseler tarafından yapılması halinde, önceki hükümde yer alan indirim sanık lehine korunmaktadır. İtiraz üzerine mahkemenin sanık lehine hüküm kurması ve aynı olaya ilişkin itiraz etmemiş sanıkların da dosyada bulunması halinde; şayet lehe hükmün diğer sanıklar yönünden de uygulanma ihtimali söz konusu ise, CMK m. 252/4 gereğince bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen karardan yararlanabilecektir. Bu düzenlemeyle, kanun yollarının sirayet etkisi söz konusu olacak ve hüküm genişleyecektir.
Basit yargılama usulü ile verilen kararlara karşı kanun yolu, ‘itiraz kanun yolu’dur. Ancak CMK m. 252/5’te Asliye ceza mahkemesinin itiraz üzerine duruşma açarak yeniden vermiş olduğu hükme karşı itiraz değil; “genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulacağı ”hüküm altına alınmıştır. İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararlara karşı nasıl istinaf veya temyiz yolu açık ise, asliye ceza mahkemesinin basit yargılama usulüne itiraz doğrultusunda ikinci kez vermiş olduğu karara karşı da, bu kanun yollarının işletilmesi söz konusu olacaktır.
Yargıtay Kararları
“Suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TCK’nın 191. maddesinde sanığa isnat edilen suç için temel ceza miktarının “bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası” olarak belirlendiği; hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan “Basit Yargılama Usulü” başlıklı 251. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanun’un geçici 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan “01/01/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19/08/2020 tarihli 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 25/06/2020 tarihli ve 2020/16 esas, 2020/33 karar sayılı iptal kararı ile, “…kovuşturma evresine geçilmiş…” ibaresinin, aynı bentte yer alan “… basit yargılama usulü…” yönünden Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle kovuşturma evresine geçilmiş olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan düzenlemenin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişiklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda CMK’nın 251. maddesinin 3. fıkrasına göre; ” mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının neticeleri itibarıyla maddi ceza hukukuna ilişkin olduğunun ve CMK’nın 251. maddesinin 3. fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, TCK’nın 7. maddesi ile CMK’nın 251. maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle sanık lehine olan uygulamanın belirlenerek yerine getirilmesi ve gereği için dosyanın, “Basit Yargılama Usulü” yönünden yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,2-24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararına yanlış anlam verilerek 5237 sayılı TCK’nın 53/1-b maddesinin uygulanmaması ve hükümden sonra 7242 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiştir.”(Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2020/18326 E., 2021/14337 K.)
“Sanığın temyize konu 5237 sayılı TCK’nin 86/2. maddesinde düzenlenen “Basit Kasten Yaralama” suçunu, TCK’nin 106/2-a. maddesinde düzenlenen “tehdit” suçu ile birlikte işlediği iddiası nedeniyle yapılan kovuşturma dikkate alındığında, 5271 sayılı CMK’nın 251/8. maddesinin “Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.” şeklindeki hükmü karşısında, basit yargılama usulünün uygulanamayacağı belirlenerek yapılan incelemede; yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün ONANMASINA…” (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2021/6714 E., 2021/8811 K.)