İnternet veya Sosyal Medya Üzerinden Hakaret Suçu
Sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ile birlikte duygu ve düşünceleri paylaşımlar yoluyla ifade eme ve bu paylaşımların pek çok insana ulaşması kolaylaşmıştır. Ancak bu durum ifade özgürlüğü sağlamakla birlikte haksız isnatlara ve hakaretlere de sebep olmaktadır. Bu durum, Türk Ceza Kanunu’nun ‘Şerefe Karşı Suçlar’ başlığı altında, 125. maddede hakaret suçu olarak yer almaktadır. İlgili madde şöyledir:
Madde 125:“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
- a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
- b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
- c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.”
Görüldüğü gibi maddenin ilk fıkrasında hakaretin tanımı yapılmaktadır. Buna göre hakaret eylemi, kişinin onur, şeref ve saygınlığına karşı, somut bir fiil veya olgu isnat etme, diğer bir deyişle, belirli bir olayı veya eylemi kaynak alarak mağdura yöneltme olarak, veya yakıştırmalarda bulunma yani belirli bir durum ve niteliği mağdur için düşünme ve açıklama veya sövme, yani o kişiye aşağılayıcı bir sıfat yükleme şeklinde tarif edilmektedir.
Maddede korunan hukuki değer ise, kişilerin onur, şeref ve saygınlığının incitilmesinin ve aşağılanmasının önlenmesidir. Herkes onur, şeref ve haysiyetinin korunmasını isteme hakkına sahiptir ve bu hak, temel anayasal haklardan biridir. Dolayısıyla, bu hakkın ihlali hakaret suçunun meydana gelmesine yol açmaktadır.
Yüklenen somut fiil ve olgu gerçek olabileceği gibi gerçek dışı da olabilir. Yine suç teşkil eden bir eylem olabileceği gibi, toplum örf adet kurallarına ya da ahlak kurallarına ters düşen bir eylem de olabilir. Ancak Kanun’un 127. Maddesinde, mağdura suç teşkil eden bir eylemin isnat edilmiş olması halinde, eylemin ispat edilmesinin suçun oluşumunu durduracağı hükmü mevcuttur. İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispatı halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç ile ilgili olarak mağdur hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı verilmesi halinde isnat ispatlanmış sayılır. Bununla birlikte, aynı maddenin 2. fıkrasında, ispat edilmiş eski bir fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesini suç sayılmaktadır.
Maddede yer alan “sövme” eylemi, Kanun’da tanımlanmamıştır. Doktrin ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda şekillendiği haliyle sövme, aşağılayıcı bir sıfat izafe etme, küfür etme, sövgü olarak anlaşılmaktadır. Örneğin bir kimseye hayvan, serseri, üçkağıtçı, fahişe, psikopat gibi sıfatlarla hitap etme, veya daha ağır küfürlü sözler sarfetmek sövme eylemini oluşturmaktadır.
İnternetten hakaret suçunun oluşumu çeşitli yollarla olabilir. Suçun oluşması için öncelikle, fail ile mağdur arasında sohbet, forum, haber siteleri, bloglar gibi web araçlarında yayınlanan bir yazı, fotoğraf, resim vb. şekilde internetten bir iletişim söz konusu olmalıdır. Facebook, Youtube, Flickr, Twitter gibi sosyal medya platformları üzerinden veya doğrudan e-posta gönderme ve mesajlaşma programlarından da böyle bir eylem gerçekleştirilebileceği gibi herhangi bir internet sitesinde yayınlanan ve mağduru hedef alan bir iletiden de kaynaklanabilir.
Sonuç itibariyle, fail tarafından gönderilen veya yayınlanan ve mağduru hedef alan, hakaret içerikli her türlü internet iletişimi ile internetten hakaret suçu işlenebilmektedir. Bu durum, yukarıda da belirtildiği üzere, TCK’nun m.125/2’de “Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile işlenmesi” şeklinde ele alınmıştır. Dolayısıyla, internet üzerinden paylaşılan iletiler de bu hüküm kapsamında yer almaktadır.
TCK’nun 126. maddesi “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş hem de hakaret açıklanmış sayılır” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla fail, hakaret içerikli paylaşımda doğrudan mağdura hitap etmemiş olsa dahi içeriğin mağdurun şahsına yönelik olduğu açık bir şekilde anlaşıldığı takdirde suç gerçekleşmiş olmaktadır.
İnternet aracılığıyla işlenen hakaret suçunda karşılaşılabilecek bir problem, örneğin e-posta yoluyla gönderilen hakaret içerikli bir mesajda, adres sahibi bu mesajı kendisinin yollamadığını ileri sürmesidir. Böyle bir durumda mesajın gönderildiği bilgisayarın IP numarasının tespiti gerekmektedir. Bunun için de paylaşımın yapıldığı sitenin Türkiye sınırları içinde kurulmuş veya Türkiye de temsilciliği olan bir kuruluş olması tespiti kolaylaştıracaktır. Bu nedenle 1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un ile Türkiye’den günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıların, en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirleme zorunluluğu getirilmiştir.
İnternet üzerinden, özellikle twitter, instagram, facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde nezaket dışı, kaba ancak küfür veya hakaret mahiyeti taşımayan, örneğin terbiyesiz, çirkef, yalancı, defol gibi ifadeler hakaret suçunu oluşturmamaktadır. Beddua niteliğindeki sözler hakaret suçunu oluşturmaz. Bununla birlikte “Allah belanı versin”, “cehennemin dibine git” gibi beddua niteliği taşıyan ifadeler de Yargıtay tarafından hakaret suçu olarak kabul edilmemektedir.
Kanun’un 128. Maddesinde “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.” hükmü ile yargı yoluna veya idari mercilere yapılan başvurularda kullanılan ifadelerin hakaret suçuna sebep olmayacağı belirtilmiştir.
Hakaret suçu bakımından önem arz eden bir diğer husus ise ifade özgürlüğüdür. Kişi onuruna yönelik olmayan ifadelerle yapılan eleştiriler olumsuz olsa dahi, ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınarak hakaret suçunun oluşmasına sebep olmayacaktır. Özellikle yaptıkları işler nedeniyle toplumda belli bir tanınırlığa sahip olan kişilerin, daha eleştiriye açık olmaları gerektiği kabulü sebebiyle bu kişilere yöneltilen daha ağır nitelikteki eleştiriler de hakaret suçunu oluşturmamaktadır. Özellikle şarkıcı, politikacı, oyuncu vb. işlerle belli bir tanınırlığa ulaşmış kişiler bu kapsamda düşünülebilecektir.
Yargıtay Kararları
“TCK’nın 6/1-g madde, fıkra ve bendinde ceza kanunlarının uygulanmasında, basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınların anlaşılacağı belirtilmiş olup, sanık …’in, mağdur …’e ait özel görüntüleri ve mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide eden ibareleri, 31.05.2011 tarihine kadar, “Mitranimoris” adlı internet sitesinde yayımlayarak, üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ve TCK’nın 125/2. madde ve fıkrasındaki hakaret suçlarını işlediğinin kabul edilmesi karşısında, sanık hakkında, suç tarihinden sonra, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171’inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerekip gerekmediğinin tartışılmaması,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 13.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/12490 E., 2021/6886 K.)
“İnceleme konusu somut olayda, müşteki vekili aracılığı ile … Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçeyle müracaat etmiş ve “destans35” kullanıcı adlı twitter hesabından kendisi ile alakalı hakaret içerikli mesaj gönderildiğinden bahisle şikayetçi olmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığınca Twitter isimli firmadan bilgi için …’ye yazılan adli yardımlaşma taleplerinin reddedildiği, şüphelinin tespiti açısından yapılabilecek araştırmaların sonuçsuz kalacağı, başka araştırmaya gerek olmadığı ve yeni delillere ulaşılması halinde soruşturmanın yeniden ele alınabileceğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
Bu karara, müşteki vekilince … Sulh Ceza Hakimliği nezdinde itiraz yoluna başvurulmuş, itiraz merciince de” sosyal paylaşım sitesi yurtdışı kaynaklı olsa da paylaşımda bulunan kişilerin … adresi tespit edilerek iletişim trafik bilgileri ve bağlantı yerleri ile kimlik bilgilerinin tespit edilebileceği, söz konusu paylaşımları beğenen veya yorum yapan kişilerin değerlendirilerek hakaret içeren sözlere ilişkin şüpheliye ulaşılabileceği, şüpheliye ulaşılmaması halinde ise zamanaşımı süresi içinde daimi arama kararı alınması gerektiği” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Her ne kadar …’nin hakaret suçlarına ilişkin istinabe taleplerine yanıt vermediğinden … adresinin ve şüphelinin tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, CMK’nın 172/1. maddesindeki, kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinin somut olayda mevcut olmadığı, dolayısıyla şüpheli veya şüphelilerin tespitine yönelik olarak gerekli tüm soruşturma işlemleri yapıldıktan sonra, şüpheli veya şüphelilerin tespiti halinde iddianame düzenlenmesi, şüpheli veya şüpheliler tespit edilemediği takdirde ise dava zamanaşımı süresince soruşturmaya devam edilmesi gerektiği anlaşılmakla, merciince itirazın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/30171 E.,2021/24825 K.)
“Somut olayda, müştekinin oğlunun müdafiiliğini üstlenmesi hakkında ekşi sözlük isimli internet sitesinde paylaşılan haberin altına meçhul şüphelinin, alexispark kullanıcı adıyla adı geçen site üzerinden ”insan olmadan anne olmanın sonucu” şeklinde yorum yaparak müştekiye karşı hakaret suçunu işlediği iddialarına ilişkin yapılan şikâyet üzerine…
Ceza Genel Kurulu’nun 14/10/2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; açık kimliği tespit edilemeyen şüpheli tarafından müştekiye hitaben ekşi sözlük isimli internet sitesinde paylaşılan haberin altına yazdığı sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar sonucu itibariyle yerinde olup, mercii tarafından verilen itirazın reddi kararı hukuka uygun bulunmuştur.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/22919 E., 2021/20459 K.)
“Davacı vekili; İttifak … Konyaspor Kulübü’nde profesyonel futbolcu olduğunu; asıl mesleği gazetecilik olan, çeşitli spor programlarında yorumculuk yapan davalının, 01/11/2017 tarihinde, “selmanakyüz” isimli twitter hesabında; davacı hakkında bir başka internet sitesinde davacının ve eşinin yüzünün buzlanarak yer aldığı bir fotoğrafı içeren ve “ünlü futbolcu A.T. 2015’te evlendiği eşine, ‘kendimi erkek gibi hissetmiyorum’ dedi” açıklamasıyla sunulan haberi alıntılayarak “kendisini erkek gibi hissetmeyen futbolcunun erkekler futbol liginde oynaması kurallara aykırı olmaz mı?” şeklinde tweet attığını, davalının attığı tweette alıntılanan haberin davacı ve eşi arasında gizlilik kararı ile yürütülen boşanma dosyası hakkında asılsız ithamlar içerdiğini, davalının da bu iddiaların yayılmasına aracılık ettiğini, tarafların Konya’da yaşadığını, davalının futbol camiasında bilinen, takip edilen bir kişi olduğunu, söz konusu tweette bahsedilen kişinin davacı olduğunun anlaşıldığını, davacının kişilik haklarının zedelediğini, eleştiri sınırlarının aşıldığını belirterek oluşan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, paylaşım yaptığı haberin Sabah, Vatan, Takvim, Fotomaç gibi gazetelerde yayınlandığını, haberlerde futbolcunun isminin verilmediğini, bazılarında isminin baş harflerinin yazılı olduğunu, kendisinin söz konusu futbolcunun davacı olduğunu bilmeden paylaşımda bulunduğunu ve sonrasında paylaşımını kaldırdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davalının yaptığı paylaşımda davacının isminin ve sıfatının belirtilmediği, ortalama bir kişinin davalının sözlerinin muhatabının davacı olduğunu anlayamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince; davalının dava konusu paylaşımı yayınladığı an itibariyle bahsi geçen futbolcunun davacı olduğunun anlaşılabilir nitelikte olmadığı, paylaşımın davacıya yönelik olarak anlaşılmasını gerektirecek adı, sanı, kimliğinin yer almadığı, ifadenin okunmasında kuşku bırakmayacak şekilde davacının itham edildiğinin anlaşılamadığı ayrıca davalının bu futbolcunun davacı olduğunu bilerek söz konusu paylaşımı yaptığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Matufiyet kelime anlamı olarak, “yöneliklik, yönelmiş olmaklık” olarak tarif edilmektedir. Özellikle kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminat istemini içeren davalarda söz konusu olan matufiyet şartı, açıkça kanunda yer almamakla birlikte, Yargıtay içtihatlarıyla hukukumuza girmiştir. Matufiyet şartı içtihatlarda adı, sanı, kimliği belli olmasa da ona yöneldiği konusunda kuşku bırakmayacak şekilde ithamlara, yönelimlere yer veren ifadeler olarak kabul edilmektedir.
Matufiyet yargısal kararlarda yayın ile şeref ve haysiyetine veya özel yaşamına dolayısıyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia eden yönünden varlığı aranan önemli bir koşul olarak tarif edilmiş, matufiyetin varlığını kabul için o yayında veya konuşmada, ya kişinin adından açıkça söz edilmesi ya da konumunun, sıfatının gösterilmesi veya bunlardan söz edilmese dahi yayın içeriğinden bu kişinin amaçlandığı, sözlerin ona yönelik olduğunun anlaşılması veya anlaşılabilir olması şartları aranmıştır.
Hukuka aykırı eylemde bulunan kişi mağdurun ismini açıkça belirtmemiş veya isnat ettiği fiili üstü kapalı bir biçimde geçiştirmişse, isnadın mahiyetinde ve mağdurun şahsına matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa, hem isim zikredilmiş, hem de hakaret vaki olmuş sayılır (Hukuk Genel Kurulu 16/09/2015 gün ve 2014/4-85 E 2015/1774 K- 07/07/2010 gün ve 2010/4-377 E 2010/365 K)
Bu ilke ve açıklamalar kapsamında; davalının sosyal paylaşım ağı Twitter hesabı üzerinden yazdığı ifadelerde, davacının ismini belirtmemiş olmasına rağmen, alıntı yaptığı haberin içeriğinde davacının isim ve soyisminin baş harflerinin yer alması, hem alıntılanan haberde hem de paylaşımda davacının mesleğinin tarif edilmesi gözetildiğinde isnatların mahiyetinden davacıyı kastettiği anlaşıldığından somut olayda matufiyet şartı gerçekleşmiştir.
O halde, internet yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin davada matufiyet unsuru gerçekleştiğinden, davalının Twitter paylaşımı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2019/654 E., 2021/412 K.)