EVLİLİĞİN İPTALİ ve SONUÇLARI
Evlenmenin kurucu unsurlarının bulunmaması halinde evlenmenin yokluğu söz konusudur. Kurucu unsurlar; tarafların evlenmeye yönelik iradelerini, aynı anda, yetkili evlendirme memuru önünde açıklamalarıdır. Bu unsurların olmaması halinde evlenme, yoklukla maluldür.
Evliliğin butlanında ise evliliğin kurucu unsurları gerçekleşmiş olmakla birlikte evlenmenin geçerli olabilmesi için kanun tarafından aranan unsurlarda ya da tarafların iradesinde sakatlık ya da eksiklik bulunması halinde evliliğin iptali için dava açılır.
Evliliğin butlanı, Türk Medeni Kanunu’nda mutlak butlan ve nisbi butlan olarak düzenlenmiştir. Mutlak butlan sebepleri kamu düzenini ilgilendirmektedir, nisbi butlan ise tarafları ilgilendiren sebeplerden kaynaklanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak mutlak butlan davası açma görevi savcıya aittir, ilgili kişilerin de mutlak butlan davası açma hakkı vardır. Nisbi butlan davası açma hakkı ise yalnızca ilgili eşe ve yasal temsilciye tanınmış bir haktır. Mutlak butlan davası her zaman açılabilecekken, nisbi butlan davası hak düşürücü süreye tabidir. Her iki butlan halinde de evliliğin sona erdirilmesi için dava açılması gerekmektedir. Hakim kararına kadar geçen süre bakımından geçerli bir evliliğin tüm sonuçları doğmaktadır. Butlan sebepleri kanunda sınırlı sayıda yer almaktadır. Kanunda yer alanlar dışındaki bir sebeple evliliğin butlanı ileri sürülemez, evlenmenin butlanına karar verilemez.
Kanunda belirtilen butlan sebepleri arasında yer almamakla birlikte, özellikle vatandaşlık kazanmak için yapılan muvazaalı evliliğin akıbeti bakımından Yargıtay’ın kabulü, geçerli bir evliliğin tüm sonuçlarını taşıması sebebiyle yoklukla sakat kabul edilemez. Butlan sebepleri arasında yer verilmemesi sebebiyle iptal de edilemez. Bu nedenle muvazaalı evlilik geçerli kabul edilmektedir. Ancak hakkın kötüye kullanılması ve MK m.2’ye aykırılık teşkil etmesi sebebiyle, muvazaalı bir evlilikle vatandaşlığın kazanılması mümkün değildir.
Mutlak Butlan: Mutlak butlan sebepleri Kanun’un 145. maddesinde düzenlenmektedir. Bu sebepler şu şekildedir:
1.Eşlerden birinin evlenme sırasında evli olması: Aynı anda birden fazla evlilik yapılması, hukuk sistemimizde mümkün değildir. Böyle bir durum gerçekleşmesi halinde ikinci evlilik hükümsüzdür. Eşlerden birinin gaipliğin karar verilmiş olması halinde, diğer eşin yeniden evlenebilmek için evlenmeyi feshettirmiş olması gerekmektedir, tek başına gaiplik kararı evliliği sona erdirmemektedir. Bu durumda yapılan ikinci evlilik geçersiz kabul edilmektedir. Bununla birlikte gaiplik sebebiyle evliliğin mahkeme kararıyla sona erdirilmesinden sonra ikinci evlilik yapılır ve gaip ortaya çıkarsa, ilk evlilik mahkeme kararıyla sona erdirildiği için ikinci evlilik geçerliliğini korur. İkinci evliliğin geçersizliği bakımından Kanun’un aradığı şart, ‘evlenmenin yapıldığı sırada’ eşlerden birinin hali hazırda evli olmasıdır. Kural, ikinci evliliğin butlanıdır ancak m.147/3’te ikinci evliliğin butlanına karar verilmeden önce birinci evlilik herhangi bir sebeple sona ererse ve ikinci evlenmedeki diğer eş iyiniyetliyse ikinci evliliğin butlanına karar verilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
2.Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması: Ayırt etme gücünden yoksunluk, evlenme engeli teşkil etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ayırt etme gücünden ‘sürekli’ yoksunluktur. Evlenme sırasındaki geçici ayırt etme gücünden yoksunluk hali ise mutlak butlan sebebi olmayıp, nisbi butlan sebebidir. Bununla birlikte ayırt etme gücünden sürekli yoksun olan fakat sonradan ayırt etme gücünü kazanan eş bakımından Kanun’da yer alan düzenleme doktrinde, mutlak butlanın nisbi butlana dönüşmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu düzenlemeye göre ayırt etme gücünün sonradan kazanılması halinde evliliğin iptali için dava açma hakkına sahip olan yalnızca ayırt etme gücünü sonradan kazanan eştir, savcı veya ilgililer dava açma hakkına sahip değildir. Bu durumda ayırt etme gücünü sonradan kazanan eş hak düşürücü sürede dava açmazsa bundan sonra evliliğin hükümsüzlüğü ileri sürülemeyecektir.
3.Akıl hastalığı: Kanun’un 133. Maddesine göre akıl hastaları ancak hastalıklarının evlenmeye engel teşkil etmediğini belgeleyen bir sağlık kurulu raporu almaları halinde evlenebilirler. Ancak böyle bir rapor almaksızın evliliğe mani bir akıl hastalığı olan kişinin evlenmesi halinde evlilik mutlak butlanla sakattır. Ancak ayırt etme gücünü sonradan kazanan eş bakımından düzenlenen hüküm, hastalığı sonradan iyileşen akıl hastası için de geçerlidir. Akıl hastalığının sonradan iyileşmesi durumunda mutlak davasını yalnızca akıl hastalığı iyileşen eş açabilir.
4.Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması: Kanun’un 129. Maddesinde sayılan hısımlar arasında yapılan evlilik mutlak butlanla sakattır. İlgili madde şöyledir:
Madde 129:“Aşağıdaki kimseler arasında evlenme yasaktır:
- Üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında,
- Kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında,
- Evlât edinen ile evlâtlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında.”
Nisbi Butlan: Nisbi butlan sebepleri, Kanun’un 148-151. ve 153. Maddelerinde düzenlenmektedir. Nisbi butlan sebepleri şunlardır:
1.Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk: Bu düzenleme, yalnızca evlenme töreni sırasında uyuşturucu, sarhoşluk vb. sebeplerle geçici olarak ayırt etme gücünün kaybı haline ilişkindir.
2.İrade sakatlıkları: Evlenme iradesinin hata, hile (aldatma) veya tehdit (korkutma) ile sakatlanması halinde evlilik nisbi butlanla sakattır. Yanılma halleri 149. Maddede sayılmaktadır. Bunlar; bir kimsenin evlenmeyi istemediği halde evlenmesi, evlenmediği düşünmediği bir kimse ile evlenmesi ve eşlerden birinin diğer eşin, onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez hale sokacak önemde bir niteliğinde yanılmasıdır. Aldatma ise 150. Maddede yer almaktadır. Buna göre, eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olan, davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenen kişi evliliğin iptalini isteyebilir. 151. Maddede yer alan korkutma sebebiyle evliliğin iptali için; kişinin kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş olması şartlarının gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
3.Yasal temsilcinin izninin bulunmaması: Evlenme erginliğini kazanmış, ayırt etme gücüne sahip küçüklerin ve kısıtlıların evlenebilmeleri için yasal temsilcilerinin izninin bulunması gerekmektedir. Ancak gerekli izin belgesi olmaksızın, evlendirme memurunun ihmali sonucu evliliğin gerçekleşmesi halinde 153. Maddede yer alan düzenlemeye göre, yasal temsilcinin evliliğin nisbi butlanı davası açması mümkündür.
Hak düşürücü süre, 152. Maddede düzenlenmektedir. ‘İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her hâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.’
Butlan davası sonucunda evliliğin iptaline karar verilmesi halinde karar, ileriye etkili olarak sonuç doğurur. Karar anına kadar geçerli bir evliliğin sonuçları doğar. Butlan kararı üzerine, mal rejiminin tasfiyesi ile tazminat ve nafaka hakkında, boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.
Evliliğin iptalini gerektirmeyen düzeyde eksiklikler sebebiyle evliliğin iptaline karar verilmez. Kadının, sona eren evliliğinden sonra yeniden evlenebilmek için beklemesi gereken üç yüz günlük iddet müddetini beklemeden evlenmiş olması, yaptığı evliliğin geçerliliğini etkilemez. Bazı şekil eksiklikleri de evliliğin geçerliliğini etkilememektedir. Son olarak Umumi Hıfzı Sıhha Kanunu’nun 123. ve 124. Maddelerinde sayılan hastalıklardan biri bulunmasına rağmen yapılan evlilikler de geçerlidir.
Yargıtay Kararları
“Dosya kapsamına göre, davacı Aybike ile davalı Tolgahan’ın taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince, Aybike’yi kaçıran ve bu nedenle cezaevinde olan Tolgahan’ın ceza almasını engellemek amacıyla evlendikleri; tarafların hiç bir araya gelmediği anlaşılmaktadır.
Tarafların evlenmelerine rağmen bir araya gelmemesi Türk Medeni Kanununda düzenlenen evlenmenin iptali şartları arasında düzenlenmediği halde, davanın kabulü ile evliliğin iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulmasını gerektirmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2009/16481 E., 2010/19524 K.)
“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalının şizofreni rahatsızlığı olduğu halde, bu hastalığı gizleyerek evliliği gerçekleştirdiği, davacı erkek tarafından evlenmeden sonra hastalığın aktif döneminde bu hususun öğrenildiği anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 150/2 maddesi gereğince aldatma sebebiyle evliliğin iptaline karar verilebilmesi için, davalıda mevcut hastalığın davacı-davalının veya alt soyunun sağlığı için ağır tehlike teşkil edecek nitelikte olması zorunludur.
Mahkemece alınan sağlık kurulu raporunda, kadının bu hastalığının 8 yıllık bir mazisinin olduğu, geçmişte zaman zaman yatarak tedavi edilmeye çalışıldığı, evlenme tarihi itibariyle de davalı kadının işbu rahatsızlığının bulunduğu, bu hastalığın doğası gereği evliliğe engel teşkil ettiği, kendisi ve çevresindekiler bakımından tehlike arzettiği, vasi tayininin de gerektiği belirtilmiştir. O halde, kadının sağlık raporu içeriği dikkate alındığında, davalı kadının şizofreni hastalığının, erkek ya da ileri de olması muhtemel altsoyu açısından ağır bir tehlike arzedebileceği ispatlanmıştır. Bu durumda, mahkemece davacı erkeğin davasının kabulüne karar verilecek yerde yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/5989 E., 2018/12811 K.)
“Davacı-davalı erkek evliliğin mutlak butlanla iptali olmadığı taktirde boşanma talep etmiş, davalı-davacı kadın asıl davaya verdiği cevapta davanın reddini savunmuş, herhangi bir talepte bulunmamış, erkek cevaba cevap vermemiş ve dilekçeler aşaması tamamlanmıştır. Davalı-davacı kadın ayrıca birleşen boşanma davası açmış ve bu davada maddi ve manevi tazminat ile tedbir ve yoksulluk nafakası taleplerinde bulunmuştur. Mahkemece erkeğin davasının kabulüne evliliğin mutlak butlanla iptaline, kadının boşanma davasının reddine karar verilmiştir. Bu kararın davalı-davacı kadın tarafından istinafı üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından mutlak butlan sebebiyle evliliğin iptali davası, boşanma davası açısından bekletici sorun oluşturacağından davalı-davacı kadının boşanmaya ilişkin birleşen davasına yönelik istinaf talebinin eldeki dosyadan tefrikine, buna ilişkin istinaf talebinin tefrik edilen dosya kapsamında incelenmesine karar verilmiş, davacı erkeğin evliliğin mutlak butlanla iptali davasının kabulüne yönelik kadının istinaf talebinin esastan reddine, yoksulluk nafakasına yönelik istinaf talebinin kabulü ile kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesine karar verilmiş, bu karar davacı erkek tarafından yoksulluk nafakasına yönelik temyiz edilmiştir. Davalı-davacı kadın birleşen boşanma davasında yoksulluk nafakası talep etmiştir. Erkeğin evliliği iptali davasında dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması ve sonrasında da davalı-davacı kadının bu yöne ilişkin bir talebi bulunmamaktadır. Boşanma davası ve bu davaya yönelik istinaf talebi tefrik edildiğine göre bu durumda evliliğin iptali davasında davalı-davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru değildir. Taleple bağlılık ilkesine göre hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26). Bu nedenle davalı-davacı kadının evliliğin iptali davasında yoksulluk nafakası talebi bulunmadığı halde yazılı şekilde kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/3642 E., 2021/5578 K.)
“Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan evlenmenin mutlak butlan sebebiyle iptali davası sonucunda, davalılar … ve …’ ün evliliğinin Türk Medeni Kanunu’ nun 129. ve 145/4. maddeleri gereğince mutlak butlan sebebiyle iptaline karar verilmiş; ancak kamu düzenine ilişkin ve Türk Medeni Kanununun 157/2. maddesi uyarınca düzenlenmesi gerekli olan, tarafların ortak çocuğu 2005 doğumlu …’un velayeti hakkında bir karar verilmemiştir. Mahkemece evliliğin butlanına karar verilse dahi, çocukların evlilik içinde doğmuş sayılacağı dikkate alınarak velayet ve kişisel ilişki yönlerinden bir düzenleme yapılmaması doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir (TMK m.157).” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/4162 E., 2021/5235 K.)
“Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması veya evlenmeye engel olacak derecede akıl hastası olması, evliliği mutlak butlanla sakatlar (TMK. m. 145/2-3). Ancak, ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını, yalnızca ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir. Bu hallerde dava hakkı, sonradan iyileşen eşe aittir (TMK. m. 147/2). 11/10/2013 tarihli raporda “Hastalığın remisyonda” olduğu ifade edildiğine göre, davalının ayırt etme gücünü sonradan kazanmış veya akıl hastalığının iyileşme sürecinde olması ihtimal dahilindedir. İyileşme veya ayırt etme gücünün sonradan kazanılması halinde de, Türk Medeni Kanunu’nun 147/2. maddesi hükmüne göre, dava hakkı ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşene ait olacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 145/2. maddesindeki sebeple evliliğin iptaline karar verilebilmesi için, eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir nedenle ayırt etme gücünden yoksun bulunması halinin her türlü şüpheden uzak sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi gerekir. Mahkemece, tarafların evlenme tarihinde davalı kadının fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünde yapılan araştırmanın yeterli olmadığı da gözetildiğinde, davalı kadının evlenme tarihinde sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunup bulunmadığı veya evlenmeye engel derece akıl hastası olup olmadığı hususunun, davalının, dosya içerisindeki tüm tedavi kayıtları ve raporlarla birlikte bir kez de Adli Tıp Kurumuna sevk edilerek Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesinden rapor alınmak suretiyle tespit edilmesi; buna göre mutlak butlan sebebi mevcutsa butlana karar verilmesi; davalı iyileşmiş ise, Türk Medeni Kanunu’nun 147/2. maddesi hükmü de nazara alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu husus üzerinde durulmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/4574 E., 2020/5067 K.)